15 Feb

Şeker hastalığı antik çağlardan beri ciddi bir sağlık problemi olarak fark edilmiştir. Diyabetin klinik özellikleriyle birlikte olan hastalıklar antik çağdan bu yana biline gelmiştir. İsa dan önce 1550 yılına ait Ebers papirüsünde diyabete benzer poliürik(sık idrara çıkma) bir durum tarif edilmektedir. (Bu papirüs 1862 de Alman Mısır bilimcisi Georg Ebers tafından bulunmuştur.)Bu papirus poliüri tanımını bir tıp adamı, mimar, büyücü, yüksek papaz ve Firavun Zosser ın M.Ö. 3000 yıllarındaki bakanı olan İmhotepe ye atfekmekteydi. 

Roma tarihinde iki Yunanlı doktor ,Galen (M.S. 130-201),Roma da, Arateus ise Kapadokya da çalışmış, ve hastalığı daha iyi bir şekilde karakterize etmişlerdir. Diyabet kelimesi ilk kez İsa dan sonra ikinci yüzyılda Kapadokya'lı Aretaeus tarafından kullanılmıştır. Yunancadan gelmekte olup, içinden sıvı akan boru-sifon- anlamına gelmektedir.(Sıvının vücutta kalmayıp, akmak için insan vücudunu bir kanal gibi kullanmasından dolayı) Arateus hastalığın klinik tanımlamasını, bugün hemen fark edilebilecek  olan artmış idrar akımı, susuzluk ve kilo kaybı gibi özelliklerini belirterek yapmıştır.   

Diyabet, vücut ve uzuvların idrarın içine erimesi şeklinde olan, erkelerde çok sık olmayan korkunç bir derttir. Hastalar hiç durmadan idrar yapar, idrar akımı açık su kanalları gibi kesintisizdir. Yaşam kısa,mutsuz,ve sancılıdır; susuzluk bastırılamaz, su içme aşırı boyuttadır; su içimi, çok daha fazla idrar çıkışı olduğundan, yüksek miktardaki idrar volumüyle orantısızdır. Kişi kendini ne su içmekten, ne de idrara çıkmaktan alabilir. Eğer ki bir an için su içmeyi keserlerse, ağızları kavrulur, vücutları kurur, iç organları alevle alazlanmış gibi görülür. Hastalarda bulantı, yorgunluk ve susuzluktan kavrulma hissi olur ve kısa bir süre içinde ölürler.((Arataeus tarafından diyabet tanımı---))       

İbni Sina (980-1037) ilk kez ayaklarda görülen “diyabetik gangreni” tanımlayarak şeker hastalığının sinirleri bozabileceğini ilk kez açıklamıştır.        

Hindular da Ayur Veda’da böcek, sinek ve karıncaların bazı insanların idrarının yapıldığı yere toplandığını kaydetmişlerdir.      

Poliürük (sık idrara çıkma) durumlarda, karıncaları ve diğer böcekleri çeken tatlı, bal tadında idrar varlığı İsa dan sonra 5. ve 6. yüzyıllar boyunca Sushrut (Susruta) gibi Hindu hekimlerince bildirilmiştir. Bu tanımlamalarda hatta diyabetin iki formu olduğundan bile bahsedilmiştir; daha sık görülenin daha yaşlı, kilolu ve tembel kişilerde, diğerinin ise uzun yaşam süresi olmayan zayıf kişilerde görüldüğü tanımlanmıştır.       

Paracellus (1493-1541) diyabetli hastalara açlık kürleri uygulamış, daha sonraki yıllarda da diyabet hastalığı ve tedavisi üzerinde çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Diyabet, Avrupa da 17.yüzyıl İngiliz hekimi Thomas Willis'in (1621-1675)diyabetik idrarın tatlı olduğunu yeniden keşfetmesine kadar ihmal edildi. Kral ikinci Charles'ın hekimi olan Willis, hastalığın antik çağlarda ender olduğunu ve kendi yaşadığı çağda artış gösterdiğini düşündü. Yaklaşık bir asır sonra, Liverpool'lu hekim Matthew Dubson (1735-1784)idrar ve serumdaki tatlılığın glukozdan kaynaklandığını gösterdi. John Rollo (1809 da öldü)hastalık için ‘’mellitus’’ takısını ilk kullanan kişi oldu.(Yunanca ve Latince de bal) 

19.yüzyılda Fransız fizyolog Claude Bernard(1813-1878)diyabetle ilgili bir çok buluş yaptı. Bunlardan biri,idrarda görülen şekerin karaciğerde glikojen şeklinde depolandığıydı. 

1889'da Strazburg dan Oskar Minkowski (1858-1931) ve Joseph von Mering pankreasın yaşam için elzem olup olmadığını görmek için, bir köpeğin pankreasını çıkardı. Hayvan, susama, bol idrara çıkma ve kilo kaybı gibi idrarda  ve kanda yüksek glukozla ilişkili tipik bulgular gösterdi. Bu deney , pankreatik bir hastalığın diyabete yol açtığını gösterdi, ancak bu gözlemi takip etmediler. 

Berlin'den Paul Langerhans (1847-1888)pankreastan alınan preparatlarda küçük hücre kümeleri olduğunu ilk tanımlayan kişi oldu. Ancak bu hücrelerin işlevleri üzerine yorum yapmadı. Bu hücreleri sonradan Langerhans adacıkları olarak adlandıran Fransız Edouard Laguesse, bu hücrelerin pankreasın endokrin dokusu olduğunu ve glukoz düşürücü bir hormon salgıladığını öne süren kişi oldu. 

Yirminci yüzyılın başında Berlin’li doktor George ZUELZER; Romanya’dan Nicolas Paulesco (1869-1931) ve Amerikalı E:L.Scott ve Israel Kleiner pankreastan kan şekerini düşüren ancak saf olmayan bir çözelti elde etmişlerdir. Ancak saf olmadığı için istenmeyen sonuçlar doğurmuş ve kullanılamamıştır. 

İnsülin 1921 de Kanada Toronto Üniversitesi nde cerrah Frederick G Banting(1891-1941),öğrenci asistanı Charles H Best(1899-1978),biyokimyacı James B Collip(1892-1965)ve fizyolog JJR Macleod un(1876-1935) ortak çalışmasıyla bulundu. 

Banting ve Best ,köpek pankreasından alınan soğutulmuş özü, pankreası çıkarılmış diyabetik köpeklere enjekte ederek, kan şeker konsantrasyonlarında düşme olduğunu gösterdiler. 

Amerikalı doktor Eliott P. Joslin insülini ilk kullanan doktorlardandı. Boston da insülinin kullanılmaya başlandığı 1922 Ağustos’tan itibaren ilk yıl toplam 293 şeker hastasını tedavi etti. Dr. Joslin günümüzde de tedavinin en önemli parçasını oluşturan hasta eğitimini sistemli olarak uygulamaya başladı. 

İkinci dünya savaşı yıllarında Fransa Montpellier’de tifo tedavisi ile ilgili araştırmalar yapan Dr. M.J. Janbon sülfonilürelerle hayvanlar üzerinde yaptığı deneyler sırasında hayvanların kan şekerinin düştüğünü fark etti. Bunu meslektaşı Dr. Loubtieres ile birlikte diyabetik insanların tedavisinde denediler. Ancak bu ilacın insülin salgısını uyardığını, insülin yerine geçmediğini pankreası çıkarılmış hayvanlarda yaptıkları araştırmalarla ortaya koydular. Bu araştırmalar günümüzde tip 2 diabetes mellitus tedavisinde kullanılan hapların ilk örnekleriydi. 

Collip pankreastan insülin elde etme ve saflaştırma metodlarını geliştirdi ve ilk kez 14 yaşında bir çocuk olan Leonard Thompson a 11 Ocak 1922 de insülin tedavisi uygulandı. Ticari olarak uygulanabilir insülin elde etme işlemi ABD den Eli Lilly Şirketi'den kimyagerlerin ortak çalışmasıyla geliştirildi ve insülin 1923 ten itibaren Kuzey Amerika ve Avrupa da yaygın olarak bulunabilir hale geldi. 

Bir sonraki yazımız; şeker hastalığının tanımı ve tanısı…

Sağlıklı günler dileğiyle…

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.