15 Apr

“Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin başladığı yerdir” 

Hayatım boyunca gerek özel, gerekse mesleki hayatımda çok anlattım çok dinledim. Haklı veya haksız birçok yorum yaptım, bir o kadarını da dinledim. Demem o ki anlatmak istediğimi önce ölçer tartar sonra anlatırım. Araştırmadan, gidip görmeden, okumadan dinlemeden yorum yapmam. Fakat! inanın hayatım boyunca yazmakta bu kadar zorlandığım ne bir an, ne bir yer nede bir seyahatim olmuştur.



15 Mart 2013 de Çanakkale’ ye doğru yola çıktım. Yıllarca, gerek okul hayatımda gerekse kişisel araştırmalarımda, muhtelif zamanlarda görsel ve yazılı medyadan takip ettiğim Çanakkale’ye 41 yaşıma ulaştığım bu günlerde gitme kararı almıştım. Sonradan yetmez diyeceğim fakat işim sebebi ile ancak üç gün ayırabildiğim seyahatim bu tarihte başladı. 

Sizlerin de tahmin edeceği üzere plan ve programımı aylar önce yapmıştım. Orada beni karşılayacak olan ve vatani hizmetini teğmen olarak yapmakta olan manevi kardeşlerimden Enes beni karşılayacak ve üç gün boyunca yılların entelektüel birikimi ile gördüklerimi pekiştirecektim. 

Sabahın erken saatlerinde Çanakkale’ye ulaştım. İlk olarak subay ordu evinde yarım saatlik bir organizasyon sonrası boğazda tarihi yarım adaya nazır bir noktada kahvaltımızı yaptık. Tarihi yarım ada tam karşımızda ve o tüm dünyanın bilhassa medeni olduğunu zanneden Avrupa’nın suratına tokat gibi çarpan dev abide yazı karşımızda “DUR YOLCU! BİLMEDEN GELİP BASTIĞIN BU TOPRAK, BİR DEVRİN BATTIĞI YERDİR”. Ne manalı bir anlatımdır, ne kadar çok şey ifade eden bir sözdür bu, göreceklerim ve yaşayacaklarımın sanki habercisi gibi karşımda duruyor. 

İlk olarak Anadolu yakasında bulunan ve Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul kuşatması sırasında Avrupa’dan gelecek yardımların engellenmesi maksadı ile yapılan Çimenlik kalesi (Kale-i Sultaniye) yi ziyaret ettik. Çimenlik kalesi, Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığı içerisinde ve restorasyonu tamamlanmış, ziyarete açık bir kale. Çanakkale harbinde savunma ve komuta merkezi olarak kullanılmış. Denizden yapılan saldırıların en çok yoğunlaştığı yer. Burayı yazmamın bir diğer sebebi ise içerisinde inanılmaz bir müze olması ve barkovizyon sunumu ile birlikte gününü ve saatini denk getirebilirseniz, o zaman ki askeri kıyafetler içinde bir erin savaş alanındaymış gibi anılarının anlatımına şahit olmanız. En son savaş gazilerimizin ses ve görüntü kayıtları ile yaşanılanların gözünüz ve yüreğinizde canlanmaması da imkânsız. Sözlerimi uzatıyor olabilirim fakat orada aldığım hazzı ifade edecek kelime bulamıyor olmamı mazur görün. Ayrıca kalenin en üst katında ki resim sergisi ve canlı anlatım umarım sizlere de nasip olur. Bu noktada bizlere bu unutulmaz hazzı yaşatan Sn. Prof. Dr. Ahmet BAŞUSTAOĞLU’na teşekkürü bir borç bilirim. 

Daha sonra Nusret mayın ziyaret etik. 2011 yılında İstanbul Tersanesi Komutanlığında inşa edilen Nusret Mayın Gemisi’nin bire bir ölçülerindeki ziyarete açık ikizi, bugün Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığında sergilenmekte. İçerisinde üç boyutlu bir savaş anlatımı ile karşılanıyorsunuz. Bu anlatımı ve görsel şöleni tamamladıktan sonra, tamamını tecrübeli er ve erbaşların anlatımı ile gemiyi gezebiliyorsunuz. Bildiğiniz üzere bu gemi harp sırasında her TÜRK’ ün gösterdiği üstün başarıyı göstermiş ve döşediği mayınlar sayesinde18 Mart 1915’te Çanakkale harekâtının kaderini değiştirmiştir. Bu başarısı ona “dünyanın en ünlü mayın gemisi” unvanını kazandırmıştır. Nusret ‘in mayınları 639 kişilik mürettebatıyla Bouvet, onun ardından Inflexible ve Bolva zırhlılarını sulara gömmüştü. 

Bu sayede denizden ÇANAKKALE GEÇİLMEZ’i idrak eden gafiller, kara harekâtına karar vermişlerdi. 

Sadece bu geziler bir günümüzü almış ve tarihi yarım ada ziyaretimiz bizim için ikinci güne, sizler için de bir sonraki sayıya kalmıştı. 

Umarım bir sonra ki sayıya kadar aranızdan Ecdadın Yattığı bu toprakları ziyaret etme şansı bulanlar olur. 

Unutmayın Konya’nın en çok şehit verdiği harplerden biride Çanakkale harbidir.

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.