Tarihin her döneminde inançlar, düşünceler ve ideolojiler arasında teşvik, yarış ve öne çıkma arzusu olmuştur. Özellikle 16. asırdan itibaren Batı Avrupa ‘’ Tanrıların Vaad ettiği’’ topraklara sahip olmak ve Hristiyanlık değerlerini yaymak amacıyla sistemli merkezler ve çalışma grupları oluşturmuştur.
A.B.D’ de bağımsızlığını pekiştirip, istikrara kavuştuktan sonra 18. asrın sonlarından itibaren aynı çalışmalara destek vermiştir.Gerek Batı Avrupa, gerekse A.B.D. Bu değerleri öncelikle jeopolitik konumu hassas olan bölgelere yaymayı planlamışlardır. Anadolu bu tür çalışmalar için önemli bir hedef olarak seçilmiştir. Osmanlı Devleti’nin kendi içinden zayıflamaya başlamasıyla sözü edilen ülkelerin iştahlarını daha da kabartmıştır.
Böylece 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk çeyreği ‘’Misyonerlik Hareketi’’ için altın bir çağ olmuştur.
İşte o yıllardan itibaren başlayan misyoner faaliyetleri, şekil ve metot değişmiş olsa bile günümüzde de olanca hızıyla devam etmektedir. Kelime manası bakımından Misyon; görev, yetki, bir kimseye bir işi yapması için verilen özel görev anlamına gelmektedir. Misyon, bir görevi yerine getirme işini üstlenen kuruluş, anlamında da kullanılır, ama bu kelime yaygın olarak Hıristiyanlığı Hıristiyan olmayan ülkelerde yaymak gayesiyle oluşturulan kuruluşlar ve yapılan işler için kullanılmaktadır. Misyon örgütünde görev yapana da ‘’Misyoner’’ denilmektedir.
Hemen herkesin malumu olduğu üzere misyonerlik, Hıristiyanlığın telkini ve propaganda metotlarından birisidir. Yani Misyonerliği, İncil’i Hıristiyan olmayan halklar arasında yayma çalışmaları olarak tanımlamak mümkündür. İşte bu amaçla kiliseler, asırlardır sık sık metot ve strateji değiştirerek misyonerlik faaliyetlerine devam etmektedir. Bu işi yaparken de merkezi hükümetlerin siyasi ve ekonomik desteklerini de arkalarına almayı ihmal etmiyorlar. Burada siyasi kelimesine dikkat çekerek belirtmem gerekiyor ki, misyonerlik faaliyetlerinin yapıldığı her yerde mutlaka temelde bir siyasi gaye mevcuttur.
Değerli dostlar, küreselleştiği söylenen modern modern dünyada misyoner faaliyetleri de daha küresel, daha modern yöntemlerle karşımıza çıkıyor.Bu işler artık kılıç – kalkan ile yapılmıyor, geleneksel, klasik misyonerlik çalışmaları yerini içeriden medya destekli tatlı dil, hoşgörü diyalog ekseninde bir misyonerlik profiline terk etmiş bulunuyor.
İslam inancı etrafında toplanan bu milletin, inancının beslediği, kültür, tarih, töre, örf ve milli değerlerde misyonerliğin temel hedefleri hatta esas hedefleri arasında yer alıyor. Zira inancın beslediği kültürü ve o kültürün millete kazandırdığı kimliği tahrip edip, o milleti kimliksizleştirdiğiniz, yozlaştırdığınız zaman bireyi, her türlü saldırıda doğrudan etkilenmeye hazır, korumasız bir hüviyete büründürmüş oluyorsunuz. Tarihte devletimizi yıkmaya yönelik pek çok hareket, kiliselere saklanarak orada planlar yaparak yıkıcı-bölücü faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu gelecekte de böyle olabilir. Kilise hem dini hem de siyasi bir merkezdir. Kilise bunu açıkça itiraf etmese de uygulama bu şekildedir. Bunu ispatlayacak pek çok delil vardır.
Değerli dostlar, dini ve milli bağları zayıflatarak başka kültür ve dinlerin ablukasına maruz kalmış pek çok milletin tarih sahnesinden silindiği bilinen bir gerçektir. Misyonerlik faaliyetlerinin temelinde sadece Hıristiyanlığı yaymak değil, aynı zamanda ülke bütünlüğünün imha edilmesi ve toprakların işgal edilmesi de yatar. İngilizlerin bu konuda çalışmaları had safhalara ulaşmıştır.
Örneğin 1877 de İngiliz Liberal Fırkası lideri Lord Gladston, avam kamarasında yaptığı bir konuşmada eline Kur-an’ı Kerim’i alarak şöyle sesleniyor; ‘‘Bu kitap yeryüzünde kaldıkça Türkleri asla mağlup edemeyiz.‘‘ Lord Gladston’un ‘‘ yeryüzünde kaldıkça‘‘ dediği kitap,
Kuran-ı Kerim’in bugün içi boşaltılıyor. Ehli kitapla ilgili ayetlerin bugün geçerli olmadığı savunuluyor. Modern misyonerlik diyalog kılıfı altında Kuran-ı Kerim’i yeryüzünden kaldırmak için faaliyetlerini icra ediyorlar.
Sevgili dostlarım, ölümden sonra hayatı en güzel şekilde anlatan inanış İslam dinidir. İnsanın mutsuzluğuna sebep olan bütün kötülükler dinimizce yasaklanmıştır. Buna karşılık Hıristiyanlık, akla ve mantığa uymayan inançları ve dini törenleri itibariyle çağımız insanını tatmin etmekten uzaktır. Bugün dünyayı sarsan buhranlara Hıristiyanlık çözüm getirememiştir. Batı dünyasında bile giderek fonksiyonunu kaybeden Hıristiyanlığın insanlığa verecek bir şeyi kalmamıştır.
İşte bu sebeple yüce dinimiz İslam’ı iyi öğrenmeli nesillerimize iyi öğretmeli ve yaşamalıyız. Çocuklarımızı bir inanç ve kültür boşluğuna sürüklememeliyiz. Eğer nesillerimize yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’i ve dinimizi öğretmezsek; çocuklarımızda bir inanç boşluğu meydana gelir. Boşluktaki insanlarda her türlü batıl inancın nüfus edebileceği birer malzeme haline gelir. Nitekim asırlar boyu İslam’ın kalesi olmuş coğrafyalarda Hıristiyan misyonerlerin ve diğer bir takım batıl din mensuplarının alabildiğine faaliyetlere girişmiş olmalarının sebebi de budur. İşte bundan dolayı manevi değerlerimizin yıpratılmasını önlemek için çocuklarımıza dinimiz İslam’ı anlatmak ve kitabımız Kuran-ı Kerim’i öğretmek zorundayız.
Misyonerler, İslam toplumuna birer emanet olan kimsesiz çocukları, ihtiyaç içinde kıvranan yoksul kimseleri Hıristiyanlaştırmak için her türlü çabayı gösterirken, biz Müslümanlar buna seyirci kalamayız. Buna seyirci kalırsak hem geleceğimizi tehlikeye atmış oluruz, hem de Allah katında asla sorumluluktan kurtulamayız. Hıristiyanlık propagandası, yalnızca ülkeleri değil kıtaları hedef alıyor. En çokta Müslümanları; aynı çalışmaları Müslümanlar yapmış olsalardı kim bilir neler olurdu. Bugün ki dünyada Müslümanların aleyhine olan dengeler herhalde tersine değişirdi, öyle değil mi?
Bu konuda bugüne kadar yazılanlar, çizilenler ve belgelerin hepsi de delalet eder ki; İslam Müslümanların saf imanı sayesinde inkarcı Masonların, Yahudilerin, Haçlı ruhu taşıyan propagandacıların teçhizatlandırdığı müthiş mücadelelere karşı her zaman ayakta kalmıştır.
Sevgili dostlarım, korkmaya asla gerek yok! Misyonerlerin gayretleri boşuna. Modern İslami kalkınmanın belirmesi orijinal İslam kültürünün yeni filizler vermesi, İslam’ın kıyamete kadar var olacağının müjdecisidir.
İsmail Hami Danışmed’in ‘‘Manevi unsurları elinden alınmış bir millet tarih sahnesinden silinir.‘‘ sözünden yola çıkarak milli ve manevi değerlerimize çok daha fazla sahip çıkmalıyız.
Son olarak diyebiliriz ki İslamiyet elbette Hak Dindir. Tamamen vahiy mahsulüdür. Son peygamber Hz. Muhammed(S.A.V.) tarafından kıyamete kadar yaşanmaya devam edecektir.
Bir başka konuda yeniden buluşmak dileğiyle esen kalın.