Adını iyi bildiğimiz ancak ülke hakkındaki bilgilerimizin pekte çok sayılmadığı bir ülkeden bahsetmek istedim sizlere .
Bir ülke düşünün ve bu ülkede;
Çocukların sokağa atılması,
sokakta yalnız başına uyumaları YASAK
Parası olmadığı için tedavisiz bırakılmak YASAK
Cahillik YASAK
Zaten hak olan bir şey için yalvarmak, onu bir mükâfat gibi görmek YASAK
Gençlerin üniversite okumaması YASAK
Ve bu ülke ağır ambargolardan geçmiş fakir bir ülke... Doktor maaşı aylık 120-150 TL örneğin gündüz doktor olarak gördüğünüz birini akşam taksi şoförü olarak görmeniz mümkün.
Küba’da okuma yazma oranı % 99.8, İspanya % 98, Türkiye’de % 95 ama öyle laf olsun diye eğitim verilmiyor, ilkokulda sanat, tiyatro, dans dersleri var, eğitimde çok ama çok başarılılar. Eğitim de ücretsiz.
Küba’da 100.000 kişiye 627 doktor, 94 diş hekimi düşüyormuş. Amerika’da 100.000 kişiye 225 doktor, 54 diş hekimi düşüyor...
Biz işin siyasi, ekonomik taraflarını bırakalım da neler varmış bir göz atalım.
Başta şunu söyleyeyim, ülkenin her yeri açık hava müzesi, her yer fotoğraf çekmek için açık sahne resmen; renkler, müzisyenler, satıcılar, binalar... Tabi bir de rahatlıkları; Ülkedeki insanlar bir rahat bir rahat, sanırsınız hepsi refah içinde yaşıyor. Dükkanın camında 09:00-17:00 yazıyor, 14:00’te gidiyorsun bey amca sieasta yapıyor, basmış kilidi gitmiş... Kasiyer gazete okuyor, hadi işlemi al diye işaret ediyorsun eliyle “ bir dakika “ işareti yapıyor, Ya Sabır! Neyse, başlayalım turumuza...
HAVANA
Başkent Havana’da gidilmesi gereken belli başlı yerlerin dışında vakit bulunursa gidebileceğiniz ilginç yerler de var, bence bol vakit ayırmalısınız bu renkli şehre.
San Francisco de Asis Meydanı’nda Menor de San Francisco de Asis Bazilikası karşılıyor sizi burada, üstelik bir de klasik müzik konser salonu var bu kilisenin. Bu meydanın size bir diğer jesti, meşhur Cafe Del Oriente de bu meydanda ( fiyatı biraz daha pahalı diğer mekânlara göre ama her kuruşu hak ediyor gerçekten.
Yolda yürürken birçok han gibi yerler göreceksiniz ve buralardan yükselen harika müzikler... Müzik resmen iliklerine kadar işlemiş bu acılarla dolu tarihi olan insanların; Acılarla dolu diyorum çünkü İspanyol’ların yaptığı zulmü dinlerken dahi içiniz ürperiyor, bu konuyu daha sonra girmek üzere burada bırakalım ve güzel hikâyelere devam edelim...
Eski ve yeni Havana’yı ayıran bir sur yapmış İspanyollar, yıllar sonra duvar yıkılınca eski yeni bütünleşmiş ancak iki farklı çehreye bürünmüş.
Plaza Viyeja en eski yerlerden biri, hatta en yeni yapı 1903 yılında yapılmış, bu yerdeki binalarda üst katlar daha pahalı çünkü burada boğa güreşleri yapılıyormuş. Renkli tarihi binalarla çevrili bir meydan ve oldukça da ziyaretçi çekiyor. Bu meydanın etrafında geleneksel kıyafetler giymiş çiçekçi kadınlar sizinle fotoğraf çektirmek, daha doğrusu fotoğraflarınıza renk katmak için kadrajınıza girmeye çalışıyor ama unutmayın, kabul ederseniz kişibaşı 10-15 Peso’yu tabiri yerindeyse zorla alıyorlar, vermezseniz kavga bile çıkabilir, o kadar yani...
Hediyelik bir şeyler almak isterseniz iki alternatifiniz var, sokaklarda göreceğiniz irili ufaklı dükkânlar ya da ünlü Pedroso ailesinin sarayı şehirdeki tek resmi hediyelik eşya alanı, şehirdeki diğer hediyelikçilere göre biraz daha pahalı ama güzel şeyler var. Buradan daha kaliteli ve farklı eşyalar alabilirsiniz. Üstelik avluda her daim güzel canlı müzik eşliğinde bir şeyler içebilirsiniz.
Havana’nın en tehlikeli mahallelerinden biri olan Hamel Sokağı “ Callejon de Hamel “ , şimdilerde turistlerin ilgi odağı... 20 sene kadar önce duvar ressamı Salvador González Escalona’nin girişimi ve Kültür Bakanlığının desteğiyle mahalle şuan ki halini alıyor. Mahalleli eğitilerek bu alanda istihdam ediliyor fakat siz yinede yanınıza yaklaşan kişilerle pek iletişime geçmeyin, ne olur ne olmaz.
Sokaklarda dolaşırken toz şekerli Halka Tatlı ya da Sarı Burma adlı tatlıyı sürekli görürsünüz, hem lezzetli hem ucuz bu tatlıyı da deneyebilirsiniz ( 0.5 Peso) Şehirdeki tek resmi cami “ Mescid Mezquita Abdallah “ Arap Krallığınca yaptırılmış, sayıları çok olmasa da Müslüman bir kesim de yaşıyor. Katedral Meydanı’nda konutu olan İspanya’nın Havana Valisi , at arabaları evinin önünden geçerken ses çıkmasın diye evinin önündeki parke taşlarını söktürüp tahta parke taşı döşetmiş. Bunu yaptıran bir valinin halkına neler yaptığını anlatmaya çok gerek yoktur diye düşünüyorum.
Şehrin zenginleri kendilerine harika malikâneler yaptırmaya başlamış ancak bilin bakalım bu malikâneler tam bitmek üzereyken ne olmuş... “ DEVRİM “ tabi ki bu olaydan sonra tüm malikâneler devlete geçmiş ama devlet yetkilileri ne yapacağını bilememiş bu evciklerle, düşün düşün derken bu evcikler, ülkeyi ziyarete gelen misafir devlet başkanlarına verilmeye başlanmış hatta bazıları büyükelçiliklere kiraya verilmiş.
Dünyaca ünlü yazar Ernest Hemingway, Havana’daki Ambos Mundos otelinde 7 yıl yaşamış, odası hala o zaman ki gibi korunuyor, bir tür müze haline getirilmiş.
Ayrıca otelin biraz ilerisinde Floridita adlı bir bar var, Hemingway her gün buraya gelir ve şuan heykelinin olduğu yerde oturup kitaplarını yazmaya devam edermiş. Fotoğraf çekilmek için heykelin önündü minik bir kuyruk var tüm akşam. Ayrıca otelin hemen yanında şehrin en iddialı Pina Colada’sını Portekizlilerin Colunata adındaki küçük salaş mekânında içmenizi tavsiye ederim ( 4 Peso )
Yazımın başında amborgadan bahsetmiştim, ülkeye uygulanan ambargonun bazı faydaları da olmuş elbette... Kendi göbeğini kesmeyi öğrenen Kübalılar, ilaç üretmek zorunda kaldıkları için yıllar sonra ülkede satılan ilaçların %80’inin üretir olmuşlar, yine aynı sebeptendir ki tedavi konusunda da oldukça geliştirmişler kendilerini. Kanser tedavisi yerli halk için yalnızca 1 Peso, evet yanlış duymadınız yaklaşık 4 TL ve tamamen sembolik bir ücret bu... Üstelik oldukça da başarılılar. Ayrıca Küba’da her mahalleye bir doktor atanıyormuş.
Küba, Amerika’nın Florida eyaletine oldukça yakın, bu bölgede de oldukça fazla fırtına veya kasırga olduğunu haberlerde sıklıkla görüyoruz. Fidel Castro fırtınadan ölen Kübalı olmayacak diyerek ülkede 260 yapay göl yaptırmış, mesela o ünlü Mathew Kasırgası’nda Küba’da ölen bir tek kişi bile yok ki bu fırtına da 100 bin insan tahliye edilmiş, ordu sivil savunmanın emrine verilmiş... ( Amerika demişken, yaklaşık 2 yıldır Havana’da Amerikan Konsolosluğu bulunuyor, nerden nereye demeden edemiyor insan )
PİNAR DEL RİO
Pinar Del Rio’da tütün tarlası ve çiftliğini ziyaret ediyoruz, hani derler ya “ İşin Kitabını Yazmışlar” gerçekten Kübalılar puronun kitabını yazmışlar.
Çiftlik yetkilileri başlıyor anlatmaya; bir bitkiden 4 yaprak çıkıyor. Puro için biri aroma tabaka biri yakan tabaka biri orten tabaka olmak üzere üç bölüm bulunuyor. Yapıştırmak için de ağaç reçinesi kullanıyorlar. Puroların sarıldığı atölyeye giriyoruz ancak burada fotoğraf çekmemize asla izin verilmiyor ancak şunu net ifade etmekte fayda var “ Bacakta puro sarmak diye bir şey yok “ bildiğiniz şehir efsanesi ya da sembolik bir hikâye. Puroların her boyu için farklı bir isim kullanılıyor ve toplam 6 boy olduğundan bahsediliyor. Çok detaya girmeden bir iki örnek vermek gerekirse, kalın purolarda en çok tüketilen boy Robusto 124 x 19,84mm iken sabahları hafif Petite Corona 129 x 16,67 tercih ediliyor. ( Şunu da belirtelim, her markanın kendine has kalıpları da olabilmekte, mesela Monte Cristo markasının en bilineni El Mundo kalıp gibi) En iyi premium puronun Vegas Robaina olduğu söyleniyor. Bu markanın kurucusu Alejandro Robaina’nın çok fazla tütün tarlası varmış ve devlete başvurarak patent almak istemiş, talebi onaylanan Alejandro amcamız başlamış puronun en hasını ürütmeye... Neyse bu kadar puro detayı yeter diyerek ve bir sigara düşmanı olarak ekleyelim “ Sigara Sağlığa Zararlıdır “
Pinar Del Rio’dan Vinales şehrine geçiyoruz ve merakla görmeyi beklediğim dağın üzerine resmedilen evrim teorisi... Paraşüt ipiyle dağdan sarkarak resmedilmiş bu görsel şölen hem bizim hem de diğer turistlerin müthiş ilgisini çekiyor. Burada bir de mağara turu var, küçük sandallarla mağara içinde kısa bir yolculuk yapmanız mümkün. Mağara sonunda bir de lezzetli bir tavuk yiyebileceğiniz, üstüne de bana oldukça manasız gelen peynir üzeri reçel tatlısı yiyebilirsiniz, maksat değişik tatlar denemek...
Normalde tropikal bölgelerde yetişen “Ekmek Ağacı “ buralarda da oldukça yaygın yetişiyormuş. Tadı patatesi andıran ve dutgillerden olan bu meyveyi siz de sık sık göreceksiniz. Haşlandığında ekmek tadı verdiği için sanırım adını böyle koymuşlar ( tamamen uyduruyorum )
İlginç bir hikâye dinledim ama ne kadar doğru bilemesem de paylaşmak istiyorum; Christof Colomb, Piri Reis’in haritasından esinlenerek Dünya’nın yuvarlak olduğunu düşünüyor ve Osmanlı’dan bilgi desteği istiyor. Fakat o yıllarda Hint Yolu’nu ticaret için kontrolü altında tuttuğu için bu bilgi paylaşmak istemiyor, hatta bazı Kübalılar, Osmanlı bu teklifi kabul etseydi, Küba halkı zulümden kurtulacaktı gibi bir fikre sahipler. İlginç bir konu ancak Dünya’ya hükmetmiş bir millet olarak birçok ülkenin tarihine sirayet etmiş olmamız elbette normal. Türkler hakkında pek bilgi sahibi olmasalar da herkese karşı gösterdikleri sıcaklıktan biz de nasibimizi aldık elbette...
Seyahatim boyunca beni en çok güldüren olaylardan biri, mahalle aralarında römork ile bira satılmasıydı, evet bildiğiniz römork ile mahallelinin bidonlarına bira dolduruyorlar. Zaten ülke Rom, Tütün ve Şekerkamışı üzerine kurulmuş, o yüzden alkol ve tütün oranda kullanılıyor.
35 ülke gezen, kendi çapında bir seyyah olarak şunu net ifade edebilirim ki, gördüğüm en mutlu ülkelerden biri Küba... Demek ki neymiş? “ Parayla Saadet Olmazmış “
TRİNİDAD
Gezimize Trinidad adlı şehre giderek devam ediyoruz. Tam bu küçük şehre varıyoruz, aklımızda klasik bir soru; acaba burada da Türk ile karşılaşır mıyız demeye kalmıyor... 3 otobüsün camında “ Filanca boya “ yazıyor, patlatıyoruz kahkahayı, düşünsenize Dünya’nın bir ucunda kasaba kadar bir yerde 100-150 karşımıza çıkıyor.
Trinidad bolca Latin dansı barları olan hatta meydanlarda eğlencelerin düzenlendiği bir şehir. Ayrıca ilginç bir de diskosu var “ Ayala Cave Disco “ ilginç çünkü yer altında doğal bir mağaranın içine yapılmış ve yüzlerce insanın akın ettiği güzel bir mekân. Bu şehirde eski mahalleleri gezip muhteşem fotoğraflar çekebilirsiniz, jenerik Küba fotoğrafları çıkar buradan bol bol.
Che Guevara’nın anıt mezarının olduğu Santa Clara ‘ya doğru giderken yolda bir köy okuluna girip onlar için getirdiğimiz kırtasiye hediyelerimizi veriyoruz, öğretmen de bize bir jest yapıp tüm çocuklara haritada Türkiye’nin yerini gösterip “ Dost Ülke “ diye vurguluyor. Bu fakir ülkede eğitim sisteminin de iyi olduğunu vurgulamak lazım. Ayrıca küçük bir hatırlatma, turistlerin okullara girmesi yasak, çoğunun kapısında polis var zaten.
Che Guevara’nın anıt mezarına girdiğinizde fotoğraf çekmenize izin verilmiyor. Etrafta bir sürü asker var, en ufak girişimde sizi uyarıyor. Ulus olarak hem Che hem de Fidel oldukça seviliyor, mevcut yaşamdan mutlu oldukları için değil, diktatör Batista dönemini sona erdirdikleri için çok aygı duyuyorlar. Unutmadan hatırlatmakta fayda var, Che Guevara aslında bir Arjantinli bir doktor olan Che Küba’ya sadece yardım için gelenlerden biri, gerçek adı Ernesto Guevara ‘dır, Che bir lakaptır (Türkçe karşılığı “ Lan “ gibi bir şey ). Benzer bir şekilde direnişe katılmak için gittiği Bolivya’da da öldürülmüştür. Dünya’ya bıraktığı ünlü sözü bilmeyen yoktur sanırım “ hasta la victoria siempre “ bu söz zafere dek, daima anlamına gelmektedir ve Fidel Castro’ya yazdığı bir mektubun sonuna düşer bu notu...
VAREDERO
Bu şehir ülkenin tatil bölgesi, bizim Antalya’mız gibi. Genelde Rus turistlerin geldiği ancak Dünya’nın çeşitli ülkelerinden turistlerin de tatil yaptığı bir yer burası. Epey otel var ama otel kalitesi, temizliği konusunda uzun zamana ihtiyaçları var. Ülkenin genel olarak çok temiz olmadığını da hatırlatmak isterim.
Beyaz kumu ve masmavi deniziyle harika bir şehir olan Varadero yılın on iki ayı sıcak havasıyla tatilcileri ağırlıyor. Küba’nın yıllık ortalama sıcaklığı 28 derece olduğu için ülkesi kışın soğuk olan yabancılar buraya geliyor. Yemekler fena değil ama deniz mahsulleri pek başarılı sayılmaz, tuz oranı düşük okyanus balıkları sert ve lezzetsiz. Gerek Varadero gerekse ülkenin diğer turistik şehirlerinin ucuz olduğunu söyleyemem, neredeyse ülkemizle aynı her şey. Bu şehirde genel olarak normal yaşam yoktur, sadece turizmden dolayı çalışmaya gelenler yaşar. Zaten çok fazla araba da yok, faytonlar ve bisikletler çoğunlukta. Ayrıca Coco Taksi adında ulaşım araçları var, motosikletten bozma, hindistan cevizi şeklinde bir taşıma aracı olan bu aracı tüm ülke genelinde görebilirsiniz. Gece hayatı da oldukça renklidir, latin dansları kulüpleri ve barları her yerde görebilirsiniz. Genellikle de Dünya’nın farklı yerlerinden insanlar vardır bu mekânlarda.
Her yazımın sonunda belirttiğim gibi tekrar etmek istiyorum, hangi ülkeye giderseniz gidin, ülkenizi temsil ettiğinizi unutmayın...
Seyahatin bol olduğu bir yıl diliyorum
Sevgiler