15 Dec
15Dec

''Tek dileğim Saffer’in asırlarca yaşaması ''  

O; sanayinin profesörü. Zeka ve becerisiyle gerçekleşmesi imkansız diye düşünülenlere imza atan, bu işlerin üstesinden gelen, bugün gerek üretim gerekse istihdam anlamında ülke ekonomisine ciddi katkıları olan bir isim; İsmail Keleş.  Saffer Turbocharger bugün ikinci kuşak Hüseyin ve Recep’in de katkılarıyla İsmail Keleş’in hedeflerine doğru koşuyor. Ve tabi ki hedeflere yeni hedefler katarak…

İş hayatına ne zaman başladınız? 

Askere gidinceye kadar babamın yanında hırdavatçı olarak çalıştım. 1973’te 3 sene taksicilik yaptım. Bu işin de bana göre olmadığını anladım. Hobi olarak elektronikle çok uğraşırdım. 1976 yılında elektrik malzemeleri üreten arkadaşlarla ortak oldum, sanayiyi de o zaman tanıdım. Fakat ortaklığımız uzun sürmedi ayrıldım.  Elektronik cihazların kutularını piyasada temin etmek zordu. 1980’de Eski Sanayi’de 80 metrekarelik bir atölyede kendi iş yerimi açtım. Elektronik cihazların kutularını kendim yapmaya başladım. İstanbul’daki imalatçılara toptan kutu veriyorduk. 1982’de TÜMOSAN’ın bir parçası gümrükte çıkmamış. Traktörün montaja girmesi için o parçanın acilen yapılması lazım. Piyasayı araştırmışlar. Parçanın yapılması için 6 ay gün vermişler. Meram Sanayi’de bir arkadaşımız beni tavsiye etmiş.  Geldiler beni buldular. O zamanlar 32 yaşındaydım.  “Tamam, ben yaparım” dedim.” Bunun kalıbı sende var mı” dediler. Olmadığını söyleyince şaşırdılar. O zaman nasıl yapacaksın dediler. O  benim işim sabaha vereyim” dedim. İnanamadılar tabi. O dönemlerde küçücük bir atölyem vardı. Telefonum bile yoktu. Arabam yok; lazım olduğunda komşumun arabasını kullanıyorum. Gece mesaiye kaldım, yaptım bitirdim. TÜMOSAN’ı parçalarınız hazır diye komşunun telefonuyla aradım. Faturasıyla birlikte getir dediler. Götürdüm. Baktılar orijinaliyle aynı, paramı aldım geldim. Bu şekilde TÜMOSAN’la tanıştık. İstanbul’dan gelen ve nakliye esnasında ezilen, bozulan parçaların bazı malların kurtarma işlerini verdiler. Samimiyetimiz arttı. Nakliye esnasında hasar gören parçaları ben yapayım dedim. Onlar da kabul etti. Bu şekilde TÜMOSAN’la çalışmaya başladık. Şimdi 300’ün üzerinde parça üretiyoruz. 1982 den beri TÜMOSAN’la çalışıyoruz. 

Babanızın yanında çalışmak size ne kazandırdı? 

Önceden hayat erken başlardı. Sabah erkenden dükkânı açardık. Fırınlar namazdan sonra açılırdı. Babamın da sanatsal yönü kuvvetliydi. Köylü çocuğu olarak askere gitmiş, askerde telefon tamirciliği, manüple öğrenmiş. Dönüşte arkadaşları memur olarak işe girmişler, babam köyde kalmış. Sonra Kapu camii civarında bir dükkan satın alarak hırdavatçılığa başlamış. Biz de okul hayatını yarım bırakıp babamın yanında esnaflığa başladık. Çimento, demir, çivi, menteşe gibi marangoz ve köylünün ne ihtiyacı ne varsa biz satardık. Köylü anahtarını kaybeder biz yapardık. Hatta anahtarını kaybeden çamuru karar, bir kıvama getirir onun kilitte kalıbını alır, çamuru kurutur bize getirirdi. Anahtarlarda o zaman Z, H, R harfi gibi giriş yönlerinde şifreler vardı. Telde dizili anahtarlarımızdan uygun olanı seçer, mengeneye takar, sağlı sollu yontar verirdik. Benim sanatla tanışmam bir bakıma 14, 15 yaşlarında anahtar yapmakla başladı.   

Siz de çocuklarınızla birliktesiniz. Çocuklarınız işe nasıl dahil oldu? 

Bir kızım iki oğlum var. Büyük oğlum Hüseyin İlkokulu bitirdikten sonra hafızlığa başladı. Kuran kursuna gitti, hafızlığını tamamladıktan sonra İmam Hatip Lisesi’ni ardından da Arap Dili ve Edebiyatı’nı bitirdi. Okul saati dışında devamlı atölyemizdeydi. İngiltere’de İngilizce doktora yaptı. Küçük oğlum Recep, Kuran Kursundan sonra askere gidinceye kadar yanımızda sanayide çalıştı. Askerden gelince şirkete ortak yaptık.  Çocukluktan beri işin içindeler. Halen devam ediyoruz. 

Kendi çocuklarınızla çalışmak keyifli bir iş mi? Sorunlar çıkıyor mu? 

Sorunlar illa ki çıkıyor. İdare ettik. Ama ailem,] sonuçta keyif alıyorum. Bir işim çıktığında arkama bakmadan gidebiliyorum. Güvenebileceğim çocuklarım var. En sıkıntılı dönemde çalışanımız ben ayrılacağım diyor. Ama kendi çocuklarımda bu problem olmaz.  Ayrıcalıklı kişi konumunda hiç olmadılar. Bir görev dağılımı yaptık. Büyük oğlum dış ticaret muhasebe işlerini takip eder, küçük oğlum ise müşteri işlerini. 2000 yılında yetkiyi çocuklarıma devrettim. Tabi ki her gün buradayım. 

İki oğlunuzun da karakterleri farklı, onların hangi meziyetlerini daha önceden keşfettiniz? 

Küçük oğlumun ikili ilişkilerdeki yeteneği daha iyi.  Bu yüzden onu bu konuda değerlendirdim. Büyük oğlumun da hesap kitap, tahsilat işleri kuvvetli.  Onu da muhasebe yönünde değerlendirdim.   

İşte konuşulan konular evde de konuşuluyor mu? 

Genellikle iş konusu işte kalır. Ben de eve iş götürmem. Ancak bir imalat yaparken, çözemediğim bir problem olduğu zaman o rüyalarıma bile girer. Onun dışında burada bitiririz. 

En çok neye sinirlenirsiniz?  

Yanlış olan her şeye sinirlenirim. Yanlışta ısrar edene. “Böyle olsa ne olur”  lafını sevmem. “Öyle olsa ne olur” yok.  Benim için doğrusu neyse o olmalıdır. Bazı konularda fazla ısrarcı olmam. Kırk nasihat bir tecrübeden iyidir. 

Şuan otuzlu yaşlarda olsaydınız bu bilgi ve deneyiminizle neler yapmak isterdiniz? 

Motor yapmak isterdim. Yine de hedefimde çok şeyler var.  Ama vücudum, sıhhatim düşünmeye müsaade etmiyor.  Demek ki her şeyin saati, zamanı varmış, böyle nasipmiş. Aklımızdan böyle sanayicilik falan geçmiyordu ki. Sanayiyi görmemiştik bile. Allah nasip edince birileri önünden gidiyor, birileri de arkandan iteliyor ve oraya geliyorsun. 

Bu işlerle ilgili eğitim de almadınız. Bir de eğitim alsaydınız… 

İmam Hatip’te iki sene okudum. Eğitim alsaydım belki mühendis olur, bir yerde maaşlı çalışır kalırdım. Şartlar insanları zorlayınca böyle oluyor. Çok mühendis arkadaşım var. Burada da çok mühendis çalıştı. 3 ay duramayan mühendisler oldu. Gelene şöyle nasihat da ediyorum. “Bu atölyede her meslek alanı mevcut.  Burası gerçekten farklı bir fabrika.  Boya, freze, kalıp, torna, montaj var. Yani her türlü imalat işçiliği burada söz konusu. Buraya geldikten sonra 2 yıl içinde usta olup dükkan açmanız lazım. Bunu bekliyorum.”  Ama bu cesareti gösteremeyenler çok. 

Yıllarca hep çalıştınız. Eşinizin zaman zaman tepki gösterdiği oldu mu? 

Çok çalışırdık zamanında. Gece bekçi kovalardı. Ama söz verdik, malı yetiştireceğiz diye gitmezdik. Arkamızda, bize destek olan eşim vardı. Allah ondan razı olsun.  Şimdi öyle çalışacak eleman da yok.  Yeni nesilde öyle çalışma aşkı da yok. Torunlarınız da bu işe meraklı mı? İsmail adındaki torunum bu işlere çok meraklı. Gel desen okulu bırakıp hemen gelecek. Eli de çok yatkın. Diğer torunlarımın da bu işle ilgili eğitim almalarını istiyoruz.  Bir tesis kurmuşuz. Ben 70 yaşına geldim. Çabalıyorum, Avrupa’yı görüyorum. 1800 yılında temeli atılan fabrika hala ayakta. Binlerce işçi çalışıyor. Bizde maalesef öyle olmuyor. Baba kuruyor, evlatlar dağıtıyor. Böyle bir tesisi yürütmek lazım.  Şahsımızı düşünerek yapmadık, ülkemizi düşünerek yaptık. Biz istiyoruz ki burası asırlarca devam etsin. Bu nesil bu fabrikayı çalıştırsın. Daha büyütsün. Çalışmak, üretmek lazım. Memlekette çivi bile yapılamayan dönemlerden bu günlere geldik. En büyük dileğim onlara bıraktığım işi daha çok büyütsünler geliştirsinler. Herkes bilgisini birbirine aktarsın. 

Hayatınızda yapmayı isteyip de yapamadığınız bir şey oldu mu? 

İstediğim her şeyi başardım. Ama hedeflerimiz hala çok. 

Son olarak ne söylemek istersiniz? 

Allah herkesin gönlüne göre versin.


Röportaj: Çiğdem Kurut

Fotoğraf: Beyzat Aksoy

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.